ÇEŞME’Yİ KENDİNE DERT EDEN OSMANİYE’Lİ

Yayınlandı: 16 Ocak 2023 / Genel

Avusturya’da yerleşik bir arkadaşım var esasen kendisi Adana’dan son operasyonlar ile de il yapılan Osmaniye’den olan ve şimdilerde maalesef aramızda olamayan Ufuk Çelikkıran arkadaşımın kardeşidir. Ufuk ile birlikte yürüdüğümüz yol nedeniyle MKÇ ile de bir hayli fazla ortak tanıdığımız dolayısı ile de anımız bulunmaktadır. MKÇ, yani Mustafa Kemal Çelikkıran, sportif faaliyetlerin her birisinden nasiplenmiş birisi ise de kendisi için futbol gerek oyuncu, gerek teknik adam, gerek yönetici, gerekse de şimdilerde hakem olarak hep önde olmuştur. 

Şimdilerde kendisine “ne haber hakem” dediğimde de şaka yollu “hooppp küfür etme bak” der. Hala yönettiği maçlar ertesinde yaptığımız muhabbetlerde, Canım Yurdumdaki maç yönetimlerinin stresleri ile oradakileri kıyaslamasını istediğimde, tarafımıza ne kadar tur bindirildiğini görerek mütemadiyen üzülerek görmekteyim. İşte futbolun sadece bir oyun olduğunun genel manada kabulü ile “gazozuna maç bile olsa kaybetmemeliyiz” kültürünün ahfadı olmanın dayanılmaz ve katlanılmaz farklarıdır tüm bunlar. İşte bu kaybetmemeliyiz kültürü ne yazık ki zaman içinde yetki ve karar sahiplerinin “başarı esas ve bu uğurda her şey mubah”  bataklığına sokmuştur. Sonra neden şike bu kadar yaygın hale geldi diye ahlar vahlar döşeniriz, neden rakiplere bu kadar tahammülsüz olduğumuz için dert yanarız, vs. vs… Neyse konumuza marş marş tekrar…

MKÇ; Altınordu kulübümüzün düzenli olarak organize ettiği ve çeşitli kategorilerdeki oyuncuların katıldığı turnuvalara, bazen yönetici olarak takım getirir, bazen de hakem olarak turnuvalarda görev üstlenir. Bu manada da bakılınca bir Altınordu taraftarı olarak kabul edilmelidir ve kendisi de bunu gizlemez. Mezkûr turnuvalar kapsamında biriktirdiği olabildiğince sıradışı, komik lakin her birisi ders niteliğinde anılarını bizlerle paylaşır iken zaman zaman aşırıya kaçan öğretmen edası tavırlar takınıyor olması da naturasına ve meşrebine çok da münasip şeylerdir, bu arkadaşımızın. Her şeye rağmen hayata biraz daha hoşgörülü yaklaşıyor olması adeta bir komedi gösterisinin bir aktörüymüş gibi yaşıyor olması, kendisinin son derece ciddi konuları bile bu üslup ile değerlendirmesi görünen o ki kendisini ziyadesiyle zinde kılıyor. Kebapçıda birlikte yemek yediğimiz ve dönem itibari ile Çiçek Sepeti” uygulamasının yazılım sorumlularından bir arkadaşa “sepetçi” diye takılması hatta sürekli tekrarlaması ve ilk kez görmesine rağmen onun da MKÇ’ye büyük bir sabırla katlanması muhteşem idi.

Gezer yani gezgindir lakin sadece gezmez gözlemlerde bulunur sadece gözlemlemez gözlemlerini de paylaşır, paylaştığı gözlemleri üstüne bizlerle değerlendirmelere de başlar, yorumlar alır bunlara uygun yeni yaklaşımlar gösterir. Günceldir aynı zamanda. Günü takip eder, dünü hatırlar, kıyaslar ve yorumlar. Sadece bu kadar mı, fotoğraflar, kısa filmler çeker, bunları işler yer yer üstünde oynar. Bazı tarafları itibari ile de karikatürize eder. Teknolojiyi aklı ve kabiliyeti ölçüsünde deyim yerinde olursa dibine kadar kullanır. Ciddi fikri devşirmeler yanında komik sonuçlar da elde eder. Kısacası hayata ziyadesiyle bağlı, neşeli, ciddi ama sulu, sulu ama ciddidir, bir bakıma…

En son İstanbul’da bir araya geldiğimizde, Bostancı’da “Adana kebabını” oldukça başarılı yapan bir yerde kebabı rakı eşliğinde götürdüğümüz o günde cebimde o gün sahilde okuduğum Lev Troçki kitabı üstüne “Troçkist” diye lakap takılmış bir arkadaşımız üstüne ciddi ciddi geyik muhabbeti de yapmış idik. Gerçi artık mezkûr muhteremin de “Troçkistliği” adeta duyuna kalmış olmasına rağmen yiğit lakabı ile anılmaya devam etmektedir. Son dönemde gelişen öteki dünya planlarından etkilenme modası uyarınca yeni usul ve yöntemler geliştiren mezkûr arkadaşımız bu yeni yolda bile muhalifliği terk edememiş görünmektedir.

Esasen o gün, bir araya gelme amacımız benim üniversiteden okul arkadaşım, kendisinin ise mahalleden arkadaşı olan ve hiç kesintisiz görüşmeye devam ettiğimiz Esat Mahmut Çağlayan’ı ziyaret etmek idi. Şimdilerde artık aramızda maalesef olmayan Esat arkadaşımız, dönem itibari ile melun ve meşum hastalık karşısında büyük bir direnç göstererek ciddi bir mücadele yürütmekte idi. Niyetimiz Esat’ın bu büyük mücadelesi sırasında destek olup moral yükseltmek idi lakin buluşmaya gelmeyince, kendisine telefon ile ulaşıp durumu soralım dedik ve korkunç gerçek karşımıza dikildi, artık bu kabil ziyaret ve misafirlikler kendisi için olanaksızlaşmış. Ve de ne yazık ki birkaç ay sonra kendisini kaybettiğimizi öğrendik, çok üzüldük. Esat, benim hem üniversite, hem de Medrese-i Yusufiyye’den arkadaşım olup adeta tırnaklarıyla hayata tutunmanın ve var olmanın bir numunesi idi. Esat ile bir dönem çalışmış olduğu “Adana Kemal Matbaası” grevinde grev gözcülüğü yaptığı zamanlarda bazı akşamlar grev çadırına gider destek olurduk, orada içtiğimiz bir bardak sıcak çay eşliğinde ettiğimiz memleket muhabbetlerini düşündükçe, hatırladıkça halen heyecanlanırım. Bu vesile ile tekrar bu genişlikte anımsadığım o günleri ve artık aramızda olmayan Esat Mahmut Çağlayan’ı saygı ve minnetle anıyorum. Yıldızlar yoldaşı olsun.

Mustafa Kemal Çelikkıran, en son görüştüğümüzde bana Avusturya Wien ve Manchester United kulüplerinin kendisine hediye ettiği berelerden birer adet getirmişti. Bana getirdiği bu bereler hala sakladığım değerli hediyelerdir. Mustafa için, geçen haftalarda yazdığım bir yazıda, bulunduğu Avusturya’da halen aktif olarak sportif faaliyetler içinde olduğu beyanı ile bir dönem Avusturya Futbol federasyonu Başkanlığı ile bir dönemde Ulaştırma Bakanlığı yapmış bir muhterem ile inziva günlerinde küçük bir futbol kulübünü yönettiklerini ve ünlü milli futbolcu Prohaska ile uzun uzun futbol muhabbetleri yaptıklarını belirtmiştim.

Yorum bırakın